Bir İkonun Hikâyesi: Christian Dior
1947’de kurduğu kendi adını taşıyan markasıyla Christian Dior, moda dünyasının en ilham verici isimlerinden biri olmayı başardı. Şimdi onun mirası gösterişli sergilerle yeni jenerasyona aşılanıyor.
Christian Dior, modanın akışını değiştirecek 90 parçalık ilk koleksiyonunu sunduğunda takvimler 12 Şubat 1947’yi gösteriyordu. Modacının Paris’teki evinde bir araya gelen gazeteciler, New Look adındaki koleksiyonu “savaşın ve kısıtlamaların bitişinin müjdecisi” ilan edeceklerdi.
II. Dünya Savaşı sırasında kısıtlı kaynakların israfını önleme hareketinden moda dünyası da nasibini almıştı. Olabildiğince az metre ve uygun fiyatlı kumaşlarla yapılan kıyafetler, kadınların giyebildikleri tek şey olup çıkmıştı. Christian Dior’un savaşın bitiminden iki yıl sonra sunduğu koleksiyonda ise siluetler daha belirginleşmiş, beller incelmiş, kabarık etekler geri dönmüş ve yaklaşık 20 metrelik gösterişli ve pahalı kumaşlardan tasarlanan cesur kıyafetler başrole gelmişti. Tasarımcı, bir anda moda dünyasının zirvesine oturmuştu.
Başlarda sadece couture tasarımlarla işe başlayan Dior, gelecek yıllarda aksesuarlara, parfümlere, güzellik ürünlerine ve daha ulaşılabilir hazır giyim koleksiyonlarına yöneldi. Yola çıkış amacı kadınların giyim tarzını yeniden şekillendirmek olan Christian Dior’un başlattığı yeni çağın sundukları, kendisinden sonra gelen tüm kreatif direktörler tarafından katlanarak çoğaldı.
Christian Dior’un çığır açıcı New Look koleksiyon tanıtımından 10 yıl sonra bir kalp krizi sonucu hayata veda etmesiyle koltuğu 21 yaşındaki genç tasarımcı Yves Saint Laurent’a kaldı. Saint Laurent, Dior’un klasikleşmiş feminen siluetiniligne Trapèze adındaki ilk koleksiyonuyla yıkmayı başardı. Onun tasarımları, bol kesim elbiselerden, kadın bedenini göstermekten ziyade saklayan formlardan oluşuyordu. Üç yıl sonra, 1960’da Cezayir Bağımsızlık Savaşı’na katılmak için görevinden ayrılırken yerine gelen Marc Bohan, moda evinin feminen siluetini geri getirmeyi tercih etmişti. Bu sırada Dior’un yükselişi devam ediyordu: 1967-75 arasında hazır giyim departmanı tanıtıldı, çocuk kıyafetleri yan markası Baby Dior kuruldu, erkek kreasyonları Christian Dior Homme altında satışa sunuldu. Dünyanın büyük şehirlerinde Dior butikleri açılırken, 1989’da başa Gianfranco Ferré geçti. Bohan’ın çabalarıyla büyük hayran kitlesi kazanan hazır giyim alanını markanın klasik couture tasarımlarından ayırmak amacıyla, orijinal koleksiyonların adı Christian Dior Couture olarak değişti.
Kuruluşundan bu yana amacı öncelikli olarak kadınların giyim anlayışını yönlendirmek ve geliştirmek olan Dior’un kadınlarla olan ilişkisi her zaman güçlüydü. 1947’de çıkan ilk parfümü Miss Dior, adını Christian Dior’un kız kardeşi Catherine’den alıyordu. Catherine Dior (yani Miss Dior) Fransız Direnişi’ne katılmış bir aktivistti ve Ravencsbrück konsantrasyon kampından sağ çıkan kişilerden biriydi.
Markaya ününü kazandıran bir başka kadın da, Alfred Hitchcock’un Stage Fright filminde giydiği Dior tasarımlarıyla bir ikona dönüşen oyuncu Marlene Dietrich’di. Modern zamanlara gelindiğinde de Dior’un güçlü ve meşhur kadınlarla el ele yürüme sevdası değişmedi. Ferré’nin ardından markanın başına geçen John Galliano, 1996’da göreve başlar başlamaz Prenses Diana’yı giydirmiş, daha popüler sularda yüzmekten çekinmeyip, Dior’un şimdilerde ikonlaşan logo baskılı küçük kol çantalarını Sarah Jessica Parker, Sienna Miller ve Mischa Barton gibi dönemin popüler kültürüne yön veren ünlü kadınların kollarına asmayı başarmıştı. Galliano ne kadar teatral ise kendisinden sonra gelen Raf Simons o kadar ağırbaşlıydı ve bir bakıma Dior’un günümüzdeki oturmuş tarzının temellerini attı. Simons’un tasarımları podyumda göründükleri şekilde günlük hayata hemen uyum sağlayabiliyorlardı. Modaya olan sanatsal ve zarif yaklaşımı, yukarıda saydığımız ünlü isimleri takip eden jenerasyonun öncüleri Rihanna ve Jennifer Lawrance gibi ‘it girl’leri etkisi altına almayı başarmıştı.
Şimdi, Dior’un kreatif direktörlük koltuğunda ilk kez bir kadın oturuyor; Maria Grazia Chiuri. 2016’da getirildiği pozisyonu son yılların yükselen feminist hareketlerini yüceltmek için kullanmaktan çekinmeyen Grazia Chiuri, bir bakıma Christian Dior’un yola çıkış amacını, 21. yüzyılın gerekliliklerine uygun olarak şekillendiriyor. Markanın, kadınların gücünü göstermek için kabarık etekler ve incecik belli sıkı elbiselerle dolu ilk koleksiyonunun yerini, “Hepimiz Feminist Olmalıyız” mottoları taşıyan tişörtler, güven aşılayan kesimler ve orijinal kum saati siluetlerine gönderme yapan modern yorumlar alıyor.
Dior’un moda dünyasındaki yadsınamaz etkisi aradan kaç yıl geçerse geçsin hissedilmeye devam edecek gibi görünüyor. Bunun en önemli kanıtı, her 10 yılda bir değişen popüler kültür öncüsü kadınların hem günlük yaşamlarında hem de kırmızı halılarda Dior tercih etmeleri. Bir başka örnek ise dünyanın dört bir yanında düzenlenen, Dior’un mirasını yansıtan sergilerin gördüğü büyük ilgi.
2017’de Paris’teki Musée des Arts Décoratifs’de düzenlenen Christian Dior: Designer of Dreams, moda evinin geçtiğimiz iki yıla damga vuran ve önümüzdeki yıllarda da düzenlenmeye devam edecek sergilerinin başlangıcı sayılabilir. Dior’un –özellikle ünlü kadınların üzerinde gördüğümüz– en önemli tasarımlarını başrole oturtan bu sergide markanın kuruluşundan günümüze uzanan tüm detaylarını göre şansına erişmiştik. Sergi, Londra’daki Victoria&Albert müzesine taşındığında farklı bir yol izleyip, tasarımcının “kendi ülkesi ve kültüründen sonra en çok sevdiğim” dediği Birleşik Krallık kültürünün izlerini taşıyan yönlerini ortaya çıkaran bir kürasyona sahip olmuştu. Orijinaliyle aynı adı taşıyan serginin biletleri satışa çıktıktan 19 gün sonra tükenmişti ve 121.566 ziyaretçiyle rekor kırmıştı. Tasarımcının hayatını ve işlerini göz önüne çıkaran sergi, moda evi hakkında yapılan en büyük retrospektiflerden biri. Sergilenen en önemli parçalardan biri birleşik Krallık Prensesi Margaret’in 21. yaş günü için tasarlanan asimetrik kesimli tül elbise. Prensesi bu elbiseyi, 1951’de ünlü kraliyet fotoğrafçısı Cecil Beaton’ın çektiği yaş günü fotoğrafında giymiş ve tüm gözlerin Dior’a çevrilmesine sebep olmuştu. Serginin biletleri tükenmiş olsa da her ayın 15’inde ek biletler satışa çıkıyor.
Bir başka büyük Dior retrospektifi ise şimdilerde ABD’deki Dallas Sanat Müzesi’nde görülebilir. İlk olarak Dallas’ta görücüye çıkan Dior: From Paris to the World sergisinin ikinci ayağı 1 Eylül’e kadar devam edecek. Markanın 70 yıllık haute couture mirasını gözler önüne seren sergide Christian Dior’un ve onu takip eden kreatif direktörlerin kendi dönemlerinde tasarladıkları ikonik elbiseleri yakından görme fırsatı sunuluyor. Serginin en önemli detayı, Dior’un ilk New Look koleksiyonundan daha önce hiç sergilenmemiş bazı tasarımları bünyesinde bulundurması. 200’den fazla parçaya sahip sergide tasarımcıların çizimleri, elbise patronları, Dior parfümleri ve güzellik ürünlerine ilham veren objeler bulunuyor.
Fakat serginin en ilgi çekici yönü, çeşitli tasarımların müzede sergilenen sanat eserleriyle eşleştirilmek suretiyle düzenlenen sergi alanları. Marc Bohan’ın soyut resimleri Jackson Pollock’un Cathedral isimli çarpıcı eseriyle, Galliano’nun aşırılıklarla tamamlanan tasarımları Güney Amerika’nın dini resimleriyle, Ferré’nin barok ruhu Alessandro Allori’nin gösterişli eserleriyle eşleştirilmiş.