Başrolde Moda Filmleri

Fashion Film Festival’in yaratıcısı Tuna Yılmaz, bu yıl 9-10 Kasım tarihleri arasında Zorlu PSM’de gerçekleşecek bu vizyoner etkinliğin detaylarını anlatıyor.

Tuna Yılmaz

Festivali başlatırken, dünyadaki benzer etkinliklerden örnek aldıklarınız var mıydı?

2015 öncesinde İstanbul, Berlin, Beyrut ve Hong Kong gibi pek çok farklı yerde film festivalleri ve moda etkinlikleri düzenlemiş biri olarak her şeyden önce alışılagelmiş, karanlık salonlara hapsolmuş bir festivalinden çok daha farklı bir şey yapmak üzere yola çıktım. O yüzden kafamdaki moda film festivalini, modanın ön plana çıktığı bir etkinlik olarak tasarladım. Ayrıca asla yerel değil, tamamen küresel bir platform olmalıydı. Bana bu anlamda en fazla ilham veren ASVOF: A Shaded View on Fashion Film adıyla 2008’de ilk moda filmleri etkinliğini yapan moda ikonu Diane Pernet oldu. Sonradan dostum olan ve geçen sene festivalde de jüri üyesi olarak ağırladığımız Pernet, moda filmi denilen kavramı fark eden ve bunu bir etkinlikle kitlelere sunan ilk vizyoner olarak en önemli ilham kaynaklarımdan biri.

İkinci edisyon için verdiğiniz bir röportajınızda, festivalin beş yıl içinde benzerleri arasında en iyisi olmasını umduğunuzu söylemiştiniz. Beşinci senesinde, bu hedefinize ulaşmaya yakın olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Çok da mütevazı olmamak lazım; o nedenle bu sorunuza cevabım “evet” olacak. Bu beş senede başka ülkelerdeki pek çok benzer festival, organizasyona bir kaç sene ara verdi. Oysa biz, ülkede tüm etkinliklerin durduğu 2016’da bile yolumuza devam ettik. Bugün geldiğimiz noktada İstanbul’daki festival, ağırladığı konukların uluslararası önemiyle ve sayısıyla, jürisinin prestijiyle, programının kalitesiyle ve global anlamda getirdiği yankıyla dünyadaki en önemli iki moda festivalinden biri olarak kabul görüyor. Daha yolun başında Gareth Pugh, Damir Doma ve Dion Lee gibi tüm dünyada saygı ve ilgi gören isimleri ağırlamış bir festival olarak bu amacımıza her gün daha fazla yaklaşıyoruz. Ama en iyi olmak, asla ulaşılamayacak bir hedef; o nedenle çalışmaya ve seviyeyi hep yükseltmeye devam edeceğiz.

Festival, Türkiye’deki film yapımcılarına, genç modacılara, moda ve sinema öğrencilerine, film ve moda meraklılarına nasıl bir platform sunuyor?

Her şeyden evvel tüm bu saydığınız insanlara işlerini gösterebilecekleri, kendilerini anlatabilecekleri bir ortam sağlıyoruz. Filmlerin festivalin resmi seçkisinde gösterilmesi, yönetmenine ve modacısına bir değer katıyor; buna festival esnasında insanların birbiriyle tanışma fırsatı edindikleri de eklendiğinde gerçekten önemli bir buluşma noktası konumundayız. Yönetmen, yapımcı ve modacılar, dünyadan yeni işleri görüyor, trendleri takip edebiliyorlar. Gençler işlerini sunarak büyük projelerde yer alabilmek için kendilerini ispatlıyorlar. Ayrıca başka yerlerde önem verilmeyen saç ve makyaj sanatçılarını da ödüllendirerek sektörün tüm elemanlarını görünür kılmaya çalışıyoruz.

Bu sene festivalde mutlaka görülmesi gereken filmler hangileri?

Tüm filmler! Şaka bir yana, bu sene ilk kez bir tema belirledik. Geçen sene verdiğimiz yedi ödülün altısını kadınlar kazanmıştı; ben de bundan duyduğum memnuniyeti tören sahnesinde açıkça ifade etmiştim. Bu sene Female Gaze yani, Kadın Bakışı temasıyla ilerlemeye karar verdim. O açıdan bu seneki festivalde bol bol kadın yönetmen ve tasarımcıların filmlerini göreceksiniz. Ayrıca mutlulukla belirtmeliyim ki Türkiye’den başvuran film sayısında büyük bir artış oldu. Hepsini izlemenizi tavsiye ederim. Benim şahsi favorilerime gelirsek; Reese Witherspoon’un başrolde olduğu Reese Witherspoon Can Hear Everybody’s Thoughts, Pose dizisinden tanıdığımız dünyayı anlatan My House Name is Ninja ve Moncler’in Genius projesi kapsamında çekilen animasyon Hiroshi Fujiwara filmi kesinlikle kaçırılmamalı!

Jüri ve konuşmacılar arasındaki farklılık ve çeşitlilik dikkat çekiyor. Katılımcıları davet ederken nelere dikkat ediyorsunuz?

Gerçekten de jüri ya da konuşmacı olarak modacı, fotoğrafçı, dergi editörü gibi modayla doğrudan ilintili kişiler dışında mimar, oyuncu, yapımcı, müzisyen ya da güncel sanat küratörü gibi farklı alanlardan isimleri de davet ediyoruz. Buradaki düsturumuz aslında modaya ve filmlere at gözlüğüyle bakmamak, perspektifimizi geniş tutmak. Bu anlamda modayla dirsek teması bulunan tüm alanlara kapımız açık. İsimlerin seçiminde en önemli kriterimiz, isimlerin bugüne kadarki işlerinde gösterdikleri kalite ve sadece Türkiye’de değil dünyada da takdir görmüş olmaları. Dediğim gibi tamamen global bir etkinlik için bu çok önemli bir ön koşul.

Bu yılın yarışma ve ödül programı nasıl şekillendi? Geçtiğimiz yıllardan farklı bir şeyler var mı?

Bu yıl film başvurularını şubat başında açtık ve ağustos sonuna dek 400’den fazla başvuru aldık. Yine detaylı bir eleme sürecinden sonra festival programını oluşturduk. Elbette son dakikaya dek sürpriz eklemeler olacaktır ama bu yıl yine güzel bir program oluşturduğumuza inanıyorum. Yedi farklı ödül veriyoruz. Jürimiz tamamen bağımsız ve tarafsız olarak bir değerlendirmede bulunuyor. Kadın yönetmenlerden daha fazla film göstereceğiz. Ayrıca alışılagelmiş kısa moda filmlerine ek iki tane uzun metraj moda belgeseli de göstereceğiz. Ayrıca bu yıl Body in Motion adı altında dans ve beden temalı filmlerden oluşan bir bölümü de programa ekliyoruz.

Ödül kazananlara prodüksiyon desteği de veriyorsunuz.

Evet, ilk senemizden beri kıvanç duyduğum bir konu bu. Festivalde ilk filmini çeken ya da henüz öğrenci olan bir yönetmene veya modacıya verdiğimiz Genç Keşif ödülü var. Bu ödülü kazanana 85/90 Projects ortaklığıyla yapım desteği veriyoruz. Yönetmen ya da modacının bir sonraki projesini İstanbul’da gerçekleştirmesi ve prömiyerini bizim festivalde yapması şartıyla, filme çoğu hayati noktada destek veriyoruz; ayrıca uluslararası dağıtımına yardımcı oluyoruz. İstanbul’un tanıtılması ve bir çekim merkezi olabilmesi için bunun çok önemli bir girişim olduğuna inanıyorum.

Türkiye’nin moda sahnesi son yıllarda başarılı bir şekilde ilerliyor. Moda haftası da dünyadaki yerini sağlamlaştırıyor. Fakat Fashion Film Fest’e benzer etkinliklerin sayısı hala az. Sizce bunun sebebi ne ve çeşitliliği artırmak neler yapmak gerekiyor?

Bir tekstil ülkesi olarak modanın gerçek anlamını tam manasıyla kavrayamadığımız için bu söylediğinize canı gönülden katılıyorum. Moda hep ticari bir alan olarak görülüyor; kültürel ve sosyal öneminin pek farkına varılamıyor. Bu nedenle de Moda Haftası ve başka ticari etkinlikler dışında kendine fazla yer bulamıyor. Aslında bizimki gibi etkinliklerin dolaylı olarak ve daha uzun vadede ticari gelişmelere de neden olabileceğini anlatabilmek lazım. Ayrıca artık gelenekselleşmiş etkinlikler yerine yüzünü geleceğe çeviren, internetten ve teknolojiden beslenen projeler üretmek gerekiyor. Geleneksel yöntemlerle yapılan işler başarılı olamıyor; bu da başka yaratıcı fikirlere karşı bir tür savunma mekanizması oluşturuyor. Biraz daha cesur olabilmek önemli sanırım…

Bir gün kendi moda filminizi çekmek ister misiniz?

Yönetmenlik defterini kapatalı uzun yıllar oluyor ama yapımcılık anlamında cevabım elbette evet! Kendi yapım şirketimle zaten İstanbul, Berlin ve Milano’da moda filmleri prodüksiyonu yapıyoruz. Hatta en son dünyaca ünlü bir otel zinciri için önemli bir Türk modacıyla birlikte yepyeni bir moda filminin çekimlerini daha yeni bitirdik. Bundan sonra daha da büyük ve ses getiren filmler yapabilirim diye umuyorum!