Aşkım Ergün ile Kahve Molası

İç mimarlık eğitimi alıp, pazarlama ve iletişim dünyasına hizmet vermek üzere Proje Geliştirme Merkezi’ni kuran Aşkım Ergün, yaklaşık 10 yılda birbirinden başarılı çalışmalara imza attı. İç mimari ile organizasyonun aynı disipline sahip olmayı gerektirdiğini düşünen Ergün ile hem iş hem de iş dışı keyifleri üzerine görüştük.

Siz iç mimarsınız ancak Proje Geliştirme Merkezi ile farklı bir kulvardasınız. Fikir nasıl doğdu?

Evet. Daha önce iç mimari alanda da çalıştım. Yine kendi şirketim vardı. Ardından, biraz da rüzgâr esintisiyle, bu sektöre girdim. Çok da memnunum. Şu an içinde bulunduğum sektörde iç mimariden elde ettiğim ve pratikte kullanabildiğim birtakım avantajlar var tabii. İç mimarlık tasarım ruhu gerektirir. Tasarım, boyut, proporsiyon bilgisine ve organizasyon yeteneğine sahip olmak gerek. Zaten sahada çalışan mimarlar da aslında organizasyon yapma yeteneğine sahiptir.

Peki, lükste en önemli ve niş noktalar neler size göre?

Son yıllarda yeni bir trend var: Lüksün demokratikleşmesi. Bu, beni oldukça cezbeden bir konu. Önemli ve ulaşılması zor markaların daha uygun fiyatlı koleksiyonlar hazırlaması esasına dayanıyor. Versace’nin Zara’ya koleksiyon hazırlaması gibi. Ben açıkçası bu kavramın gerçek bir inovasyon olduğunu düşünüyorum. Bir başka inovasyon da mağazaların aktivite merkezlerine dönüştürülmesi. İçeride DJ’lerin bulunması, sanat ve modanın iç içe geçmesi… Bizim bir diğer uzmanlık alanımız da turizm pazarlama danışmanlığı. Belli başlı AVM’ler için Ortadoğulu turistleri Türkiye’ye getiriyoruz.

Özellikle İstanbul’daki lüks anlayışını nasıl gözlemliyorsunuz?

Abartılı lüks anlayışından çok az bir kitle kaldı İstanbul’da. Artık insanlar daha sadeleşti. Her şey daha doğal. Doğala dönüş var anlayacağınız. 2020’nin trendi bu hem modada hem mimari de hem de kozmetik de… Kozmetikte özellikle daha pahalı ürünler satın alıp, daha doğal görünen kadınlar var. Doğal bakım yöntemlerine para harcanıyor. Modanın da bir ucu sanata değiyor. Tüm moda akımlarının belirlenmesinde sanatın etkin bir role sahip olduğunu düşünüyorum.

Sizin sanata ilginiz ne boyutta? Eser satın alır mısınız?

Almaya çalışıyorum. Aslında yeni yeni başlıyorum. Zaman zaman Mamut Art projesinin içinde yer alıyoruz. Yeni sanatçılara kapıların açıldığı, saygı duyduğum bir proje. Enteresan bir platform. Dâhil olduğum her sene bu platformdan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum.

Yanı sıra bazı heykeltıraşların minik koleksiyonları da evimde ve ofisimde oluşmaya başladı diyebilirim. Ancak şu an için çok iddialı parçalar almıyorum. Çağdaş sanatın en önemli özelliklerinin modayı ve yaşama şeklini belirleyip, yön göstermesi olduğunu düşünüyorum.

Sanat eserleri de böyle olmalı. Bakış açınızı değiştirmeli, düşündürmeli, ileriyi göstermeli, uygunluk sağlamalı. Bulunduğum sektörde de sanatın her kolunda bir şekilde varız. Sanatçılarla beraber olup sohbet edebilmek beni mutlu ediyor.

Aşkım Ergün çağdaş sanat tutkunu olduğunu ve en çok Mert Alaş’ın işlerini beğendiğini de söylüyor.

Bildiğim kadarıyla İstanbul aşığısınız…

Kesinlikle. İstanbul’da doğdum, büyüdüm, Nişantaşı’nda yaşıyorum. İstanbul için birçok proje yaptık, hâlâ da yapmaya devam ediyoruz. Dünyanın en güzel şehri. İstanbul’u gezmeyi çok seviyorum. Bu şehri toplantıya giderken de gözlemliyorum, izliyorum. Sanki benim çocuğum ben de onun annesi gibiyim.

Özel olarak bulunmaktan keyif aldığınız bir sokak ya da cadde var mı?

Kurtuluş Caddesi’ni çok severim. Tatavla Mahallesi’dir Kurtuluş. Özellikle İstanbul’daki tarihi yapıları, apartmanları gezmeyi seviyorum. O binalar nasıl yapıldı, içlerinde neler yaşandı merak ederim. Geçenlerde önemli sanatçılarımızdan İsmail Necmi’nin Galata’daki evindeydik. 2 Ne enteresan aşk hikâyeleri yaşanmış o apartmanda. Büyük keyif almıştım dinlemekten.

Güne nasıl başlarsınız?

365 günün 360’ına heyecanla başlarım. Yataktan sabahları kalbim atarak kalkarım. Her şeyi hızlı hızlı yaparım. Akşamdan o gün giyeceğim kıyafetleri hazırlamış olurum. Ayakkabıma kadar bellidir. Kahvaltımı ederken son derece hafif şeyler yerim. Çünkü sürekli bir rejim durumum vardır. Ama mutlaka sabahları Türk kahvesi içerim. İşime severek gelirim ve ofiste de uzun saatler çalışırız.

Gün bitimine yakın en çok ne yapmak istersiniz?

Pilates. Gün arasında da yaparım aslında, iki toplantı arasında örneğin… Haftada üç gün pilates yapıyorum. Bir diğeri de eve gidip akşam yemeği yemek.

Size bir yetenek bahşedilseydi neye sahip olmak isterdiniz?

Bir müzik aletini, arp çalmayı çok isterdim. Çok büyüleyici ve sıra dışı buluyorum. Arp sanatçılarına bayılıyorum.

Seyahat etmeyi sever misiniz?

Uçmadan yaşayamam. Münih’e çok sık gidiyorum diğer evimiz de orada olduğu için. Onun haricinde sıklıkla seyahat ediyorum. 3 Eşim de çok sever. Bir-iki gün de olsa mutlaka bir yerlere gideriz. En son Halkidiki, Yunanistan’a gitmiştik eşimle birlikte. Bahar aylarında da karavanla İtalya seyahati planlıyoruz.

Ne tarz otellerde konaklamayı tercih ediyorsunuz?

Küçük otelleri tercih ediyoruz; butik ya da değil… Çekya’da orman içinde bir kulübede kaldık örneğin. Yaptığım en güzel tatillerden biriydi. Odunları kendimiz kırıp sobamızı yakmıştık. Kulübelerin arası 500-600 metreydi, diğer misafirleri de görmüyorduk. Ceylanların önümüzden geçtiği harika bir tatildi.

Modayla ilgileniyor musunuz?

Hangi rengin nasıl pazarlanacağı, müşteriye nasıl sunulacağı ve kabul göreceği, algıda nasıl seçicilik yaratılıp insanların birden bire onu beğenmeye başlamaları bile planlanıyor. Dolayısıyla moda da pazarlama işidir. Elbette ben de modayı takip ediyor ve ilgileniyorum. Belki önce kabul etmekte zorlanıyorum –aşırı yırtık kot pantolonlar çıktığında örneğin– ama sonra giyiyorum ve moda sürmeye devam ediyor.

Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Oldukça sadeyim. Siyah ya da beyaz renkleri tercih ederim. Sade, rahat ve şık olmayı seviyorum.