Ferretti Group CEO’su Alberto Galassi
Ferretti Group CEO’su Alberto Galassi, sanat eserleriyle süslediği yatını gerçek bir motivasyon kaynağına dönüştürmüş.
Yaz aylarının üzerimizdeki “iyileştirici” etkisinin hissedilmesine sayılı günler kaldı. Evet, hâlâ salgınla mücadele ediyoruz, birtakım kısıtlamalar söz konusu ancak, mahremiyet ve dingin bir tatil özlemi hiç bu kadar fazla hissedilmemişti. İşte bu yüzden gözlerimizi tıpkı geçen yıl yaptığımız gibi yatlara çevirdik. Dünyaca ünlü tasarımlara imza atan Ferretti Group’un CEO’su Alberto Galassi ile bu söyleşiyi yapmamızın ardında hem bu yaz yat tatillerin yine yatlarda olup olmayacağı merakımız hem de kendisinin yüzen bir müzeye dönüştürdüğü kişisel yatının (bir Custom Line Navetta 37 sahibi) pandemide nasıl etkileyici bir motivasyon merkezine dönüştüğü gerçeği vardı.
Yat sektörü pandemiden ne yönde etkilendi?
Pandemi birçok sektör için stres unsuru oldu ve yatçılık da bu sektörlerin arasında, evet. Hastalığın yayılma hızının da etkisiyle gerek Avrupa’da gerek tüm dünyada sınırların kapatılmasının da etkisiyle global ölçekte yatçılık sektörünün bu etkiden aldığı pay büyük. Bununla birlikte, grup olarak da yaptığımız gibi, başarılı olmanın yolunun yenilikçi bakış açısıyla yatırımlar yapmaktan geçtiğine inanıyoruz. Buna ek olarak, pandemi süresince tüm tersanelerimiz tamamen çalışır durumdaydı. Yeni siparişlerimiz ise toplam 300 milyon Euro’nun üzerinde -bu rakam 2020 yılındaki tüm siparişlerimizin %56’sını temsil ediyor. Ve elbette çalışanlarımızın kendilerini güvende hissetmeleri için gerekli olan tüm önlemleri de aldık. Tüm tersanelerimiz çalışanlarımız, tedarikçilerimiz, müşterilerimiz ve yat sahiplerinin güvenliği için RINA tarafından verilen uluslararası Biosafety sertifikasına da sahip. Dolayısıyla ürettiğimiz lüks yat serileri tüm bu güvenlik önlemleri doğrultusunda vaktinde sahiplerine iletildi; iletilmeye de devam ediyor.
Peki, pandemi boyunca satış ve pazarlama faaliyetlerinizi nasıl yönetiyorsunuz? Bu alanda herhangi bir değişikliğe gidildi mi?
Sosyal mesafe kavramı aslında iletişimin ve dijital araçların bu süreçte önemli olduğunu gösterdi. Şu an için farklı araçlarla yürütülse de insan ilişkilerinin değerine ve güven unsurunun gücüne şiddetle inanıyoruz. Her bir yat sahibiyle yakın temas hâlindeyiz ve müşterilerimiz için uzaktan bile olsa her zaman ulaşılabiliriz. Dijital iletişim araçları müşterilerimizle bağlantı kurabilmemizde şu an için önemli olsa da, yat fuarları hâlâ tüm sektör için en temel araç. Geçtiğimiz yıl birçoğu ertelendi ya da iptal edildi ama bizler de müşterilerimize daha farklı deneyimler kurgulayarak kaybedilen bu zamanı telafi etmeye çalışıyoruz. Grup olarak birkaç ya da bazen bir müşterinin yer aldığı daha küçük ölçekte etkinlikler düzenlemeye gayret ediyoruz. Aslında yapmaya çalıştığımız, bu muhteşem yat deneyimine yakından tanıklık etmeleri, bizzat elleriyle yatlara dokunabilmelerini sağlamak.
Uzunca bir süredir –kısıtlamaların etkisiyle- seyahat etmekten ya da yat kiralamaktan mahrum kalanlar yaklaşan yaz aylarında her zamankinden daha fazla yat kiralayacağa benziyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Müşterilerimizin artık daha değerli buldukları için eskisinden daha fazla şekilde doğaya döndüğünü gözlemliyoruz. Açıkçası zevk aldığımız o deniz keyfini daha korunaklı şekilde yapabilmenin şu an için başka bir yolu da yok. Aileleriyle güvenli bir ortamda kalmak isteyenler –tıpkı ıssız bir adada olmak gibi– yatları, yatlarımızı tercih ediyor.
Sizce Covid-19 seyahat etme alışkanlıklarımızı ne yönde değiştirdi? Az önce de belirttiğiniz gibi özel yat satışlarının artacağına inanıyor musunuz?
Çoğumuzun yaşadığı, içinden geçmekte olduğu bu süreç ve mevcut sosyal mesafe kuralları göz önüne alındığında bu yıl da güvenli bir şekilde yatta tatil yapma isteğinin ve dolayısıyla taleplerin artacağını düşünüyoruz. Satışlarla ilgili olarak; pandemide sadece sipariş iptalleri almadık yanı sıra geçen yıl La Spezia tersanesinde ürettiğimiz yeni Riva 88 Folgore’u da piyasaya sürdük. 12 adet Pershing 7X sattık. Yeni Ferretti Yachts 500’ü sunduk. Dahası, geçtiğimiz bahar aylarında Custom Line Navetta 30 projesini geliştirip ekim ayında suya indirdik. Custom Line bölümümüz 2020’de 14; 2021’in ilk üç ayında da yedi yatın lansmanını gerçekleştirdi.
Peki, satış yaptığınız müşteri profilinde herhangi bir değişim oldu mu?
Müşterilerimizin her zaman ve hatta içinde bulunduğumuz bu dönemde satış anından sonra da kendilerine güvenilir bir ortak aradıklarını deneyimliyoruz. Geleneksel yat sahiplerinin yanı sıra, günümüzde keşfettiğimiz özgürlük arzusu ve özlemi, yeni müşterileri elbette yatçılık dünyasına yakınlaştırıyor. Bu nedenle yatırımlarımızı satış sonrası hizmetler bölümümüzün geliştirilmesine de yapıyoruz.
Güçlü olduğunuz pazarlar hangileri? Türkiye’nin yeri nasıl bu pazarlar arasında?
Grubumuz pandemiye rağmen Asya-Pasifik ülkelerinde (2012’de o pazara girmiştik) en yüksek sipariş sayısına ulaştı. 2021’in ilk üç ayında da grubumuzun gelirlerinin yarıdan fazlası Avrupa ve Orta Doğu’dan elde ediliyor. Türkiye, Ferretti Group için her zaman lider pazar olmuştur. Özellikle Ferretti Yachts, Türkiye’de yatçılık sektörünün ana oyuncularından kabul ediliyor. Öyle ki, sadece 2021’in ilk çeyreğinde beş yat satıldı Türkiye’de.
Tüm bu değişimlerin ışığında yat tasarımındaki trendler neler? Örneğin hâlâ “büyük olan her zaman iyidir” algısı devam ediyor mu?
İnsanların daha geniş, daha rahat ve kendilerini daha fazla güvende hissedebilecekleri yat arayışında oldukları bu dönemde, “Büyük olan her zaman iyidir”in altın kuralı elbette geçerliliğini koruyor. Bildiğiniz gibi Ferretti Group’un kendine özgü prestijli markalardan oluşan bir portföyü var. Müşterilerimiz bu özel seçki arasından kendi kişiliklerini ve estetik zevklerini yansıttığını düşündükleri modellerden seçim yapmaya devam ediyorlar. Örneğin; Pershing’i performans sevenler tercih ederken zamansız tasarımlara hayran olanlar Riva’yı, denizde uzun mesafeleri konforlu ve güvenli bir yatta kat etmek isteyenler Custom Line serisinden bir modeli sipariş edebiliyor.
Tasarım açısından bakarsak, pandemi bu alanda köklü bir değişim getirdi mi? Grup olarak yatlarınızın tasarımında spesifik değişiklikler yaptınız mı?
Daha önce belirttiğim gibi pandemi süresince müşterilerimize yatlarını teslim etmeye devam ettik. Yanı sıra tekneler de yaz aylarında rağbet görmeye devam etti; yatlar tatillerini geçirebilecekleri güvenli alanlar olarak konumlandırıldı. Yatlarımız, sahiplerinin her anlarını rahatlıkla geçirebilecekleri adeta yüzer birer villa gibi tasarlanıyor. En büyük modellerde ise mürettebat, yat sahiplerinin kullandıklarından farklı alanlara sahip. Ki, bu dönemde bu özellik oldukça değerli. Tasarımsal anlamda yat sahiplerinin öncekinden daha yüksek düzeyde bir mahremiyete sahip olmak isteyeceklerini düşünüyorum. Evlerindeki gibi güven verici alanlar ve detaylar üzerine yoğunlaşacaklardır. Tüm bunlar, yatlarımızda zaten mevcut. Her zamanki gibi onların ihtiyaçlarını daha detaylı ve titiz şekilde belirlemeye devam edeceğiz. Dahası, yatlarımızdaki dış mekânlar sosyalleşme ve iyi vakit geçirebilmek adına tasarlanır. En nihayetinde bir yatı deneyimlemenin en iyi yolu da sosyalleşebilmek. Dolayısıyla tüm tasarımlarımızda iç ve dış mekânlar arasındaki bağlantılara önem veriyoruz.
Siz aynı zamanda koleksiyoner kimliğinizle de tanınıyorsunuz.
Evet, doğru, kesinlikle büyük bir sanat hayranıyım. Yatların ya da teknelerin haricinde en büyük tutkum sanat, özellikle de çağdaş sanat. Bu nedenle tıpkı evimde olduğu gibi sahibi olduğum yatımda da sevdiğim sanat eserlerini sergilemekten büyük keyif alıyorum. Bir yatın içinde barındırdığı şaheserlerle sahibine ve misafirlerine adanmış “özel bir yüzen müze” konseptine dönüştürülebileceği fikrine bayılıyorum. Yatlarda sergilenen eserler bambaşka bir ambiyans yaratır. Farklı ışık tonları ve yansımaların altında denizin de büyüleyici güzelliği eklendiğinde adeta meditasyon yapma şansı elde edersiniz.
Sanata olan bu ilginiz nasıl başladı, anlatabilir misiniz?
Sanata olan ilgim ailemden geliyor; onlar da tutkulu birer koleksiyoner. Ancak benim gibi çağdaş sanattan ziyade 17. yüzyıl İtalyan ressamlarının eserlerini topluyorlar. Çağdaş sanata olan ilgim de ilk kez 90’lı yılların başında New York’ta tanıştığım ünlü galerici Tony Shafrazi sayesinde oldu. Kendisinden -muhtemelen bugünlerde satın alamayacağım- bir Keith Haring tablosu satın almıştım.
Peki, kendinizi bir koleksiyoner olarak nasıl tanımlarsınız? Koleksiyonunuzu oluştururken motivasyon kaynaklarınız neler?
Bir koleksiyoner olarak, gerçekten sevdiğim eserleri satın almaya gayret ediyorum. Aynı zamanda eğer mümkün olursa, satın aldığım eserlerin sanatçılarıyla tanışmaktan da keyif alıyorum. Aralarında Alex Katz ve Mimmo Paladino gibi şimdi çok iyi arkadaşlarım olan isimler de var. Güvendiğim sadece iki ya da üç sanat galerisi vardır ve onların gerek sanatçılar gerek eserler özelinde verdikleri tavsiyelere her zaman dikkat ederim. Bunun haricinde koleksiyonumdaki eserlerin büyük bir bölümü 1900’lü yılların ikinci yarısından… İlgi alanım ise pop art ve İtalyan trans[1]avangard akımları…
Koleksiyonuna eklediğiniz en yeni eser hangisi?
Birkaç ay önce İtalyan çağdaş sanat akımının en sevdiğim sanatçılarından Alighiero Boetti’nin ünlü Dünya Haritaları’ndan birini satın aldım. Bunun için kendimi çok şanslı hissediyorum.